05 com tr Haber | Amasya Gazetesi - Son Dakika
HV
29 MART Cuma 13:47

ŞİDDETE HAYIR

Ramazan TURGUT
Ramazan TURGUT
Giriş Tarihi : 12-04-2015 21:28

İlköğretim ile ortaöğretim okullarının yarı yıl tatiline girdiği hafta, okullardaki sorunların “Şiddet” yönüne değinip “Okullarda Tehlike Zilleri Çalıyor” demiştik. Eğitim-Sen Raporu’ndan bölümler sunmuştuk. 
Oysa sokakta “Tetikçiler” işbaşı yaptırılmış, Fırat Hrant Dink vurdurulmuş. 19 Ocak’tan 15 Şubat’a değin, Yeni Taşova Gazetesi dahil konu ile ilgili yazı-yorum-demeç sağnağı yaşanıyor, bilgi kirliliği ile birlikte. Konu çok önemli; çok boyutlu... Her insan görüş açısının büyüklüğüne göre değerlendirecek. Ülkemiz için büyük bir kayıptır. Bunu zaman içinde anlayacaksınız. Yüz kişinin yılda bir kitap okuduğu ülkede, altını çizerek satırların, üçbinbeşyüz kitap okumanın, bunları paylaşmaya kalkmanın bedeli sorumlusu olduğu gazetenin önünde öldürülmekmiş... Bunu da gördük. 
Ben yine okullara yönelik düşüncelerimi sürdürmek istiyorum. Günlük gazetelerden bazı başlıklar: “Kendisini Disipline Veren Öğretmeni Okul Yolunda Tabanca İle Vurdu”, “Okul Bahçesinde Öğretmeni Bıçakladı”, “Karnesini Aldığı Günden Beri Haber Alınamıyor”, “İki Arkadaşının Bıçakladığı İlköğretim Üçüncü Sınıf Öğrencisi Öldü”, “Öğretmen Kaldığı Okul Lojmanında Bıçaklanarak Öldürüldü”... 
Abdullah Yüksel “Eğitim ve Sevgi” adını verdiği kitabında “Öğretimin insanı bu kadar mutsuz ettiği bir ortamda nasıl güzel şeyler beklenebilir ki? Okullarımızdaki öğretimle, öğrencilerimizin sosyal ve duygusal zekaları gelişmiyor, sadece zihinsel zekaları gelişiyor. Bu da kişiyi mutlu etmez.” Diyor. Kendisi fizik öğretmeni olup, İstanbul’da bir dersane sahibidir. 
Sunay Akın, “Kum taneciği/Kaçtı diye gözüne/Emir veren generalin/İki dakika daha/Çok yaşadı insanları/o şanslı kentin.” Diye yazmış. “Hücum Emri” başlıklı şiirinde. Bu bölüm şiddet uygulayıcılarının gözünün hiç bir şey görmediğini(!) Ne güzel anlatıyor. 
abece dergisinin Mayıs 2006 sayısı “Okullarda Şiddet Dosyası” sunmuştu. Dosyaya yazıları ile katkıda bulunanlar: Füsun Saçın; “Medyadaki şiddet ve toplumdaki saldırganlık”, Murat Kaymak; “Okullarımızdaki şiddet ve Bakanlığın Yaklaşımı”, Maksut Balmur; “Okullarda Şiddet”, Mutahhar Aksarı; “Liseli Gençlik Şiddetle İç İçe”, Bir Çocuktan; “Çocuğunuzdan Mektup Var”, Ata Devrim; “Öğretmen Öğrenci İlişkisini Etkileyen Etmenler”.
Dergideki yazarlar, çok net olarak eğitim dünyamıza ışık tutan yazılar yazmışlar. Elbette hiç bir sorun bir tek bakış açısıyla aydınlatılamaz. Her yazı sorunun aydınlatılmasına katkı sunar. Bir elin parmaklarını geçmeyen “Eğitim Dergileri” yeterince ilgi görmüyor. Altıyüzbin öğretmenin, eğitim emekçisinin çalıştığı ülkede toplam ellibin eğitim dergisi satılıyor, bu sayının yarısı bakanlık dergisi olup, parasız olarak dağıtılıyor. Okuyup yazmalıyız. Yazarak düşünmek, noksanlarımızı da ortaya çıkarır. Ben bu yazılardan çok yararlandım. Bu konularda okuduklarımın yetersiz olduğunu anladım. Daha çok okumak, yazmak gerektiğini düşündüm... Elimizden, başka ne gelebilir? Çözüm için nasıl adımlar atalım? Bilgi olmayınca bir düşünce geliştirilemez. 
“Şiddet: 1- Bir devinimin, bir gücün derecesi, yeğinlik, sertlik. 2- Hız, 3- (Duygu ve davranış için) aşırılık. 4- Karşıt görüşte olanlara, inandırma ya da uzlaştırma yerine kaba kuvvet kullanma.” Olarak tanımlanmış, Dil Derneği’nin sözlüğünün birinci baskısında. Aynı sözlükte, “Okul: 1- Okuyup yazmadan başlayarak en yüksek düzeyde bilim ve sanat bilgisi vermeye değin, çeşitli derecede toplu olarak öğrenimin sağlandığı yer. 2- Bir okuldaki öğrenci ve görevlerin tümü. 3- bir bilim ya da sanat kolunda özel ve belirgin yöntem.” Tanımıyla karşılaşıyoruz. 
Şiddet sözcüğü anlam kaymasına, anlam genişlemesine uğrayabiliyor. “Öğretmenler, verilen zammı şiddetle redetti.”, “Bakan cinayeti şiddetle kınadığını belirtti.” “AP deki Ermeni Yasa Tasarısı şiddetle kınandı.”...
Ziya Paşa “Nus ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.” Demiş. Çocuk okula “Mektebe” verilirken, “Eti senin, kemiği benim” deniyordu. Etini kemiğinden ayıracağız eğitmek için... Beklenti bu. Eti okulda kalacak, kemikleri eve göndereceğiz. Çünkü sözleşme var arada. Heer iki taraf anlaşmış... Şimdi bu anlayışa, AB standartları aşılanacak... Tutarsa... Sürekli olarak dersimde gürültü yapan, cep telefonu zilini öttürten öğrencime, uyarıda bulundum. Telefon taşımak hakkının telefonu kapalı tutmak koşulu ile verildiğini, bu kurala uyması gerektiğini söyledim. Karşılık olarak “Şu anda ailemden haber bekliyorum, kapatamam.” Dedi. Daha sonraki günlerde işin rengi değişti. Bu sefer sert bir sözlü uyarı yaptım. Kendisini azarladığımı, hakaret ettiğimi söylemiş ailesine. Sonuçta veli ile karşılaştık. Sınıfa çıktık, öğrencide kitap yok, defter yok, kalem yok, silgi yok, bilgi yok, ilgi yok; kameralı cep telefonu var... Velimiz özür dileyerek gitti. Şimdi okulda cep telefonu zilleri çalıyor. 
Gençleri askere gönderirken, az dayak yiyecek şekilde, bir yer tutmasını öğütleriz: “Ne hızlı gidip öne geç, ne yavaş olup geride kal, ortalarda kendini dayaktan koru.” Önden giden de, geride kalan da çok dayak yiyormuş. Peygamber ocağının kurallarından biri bu. Askerlik anılarının büyük bir bölümünü dayak atma-yeme oluşturur.
Sözü abece dergisinden Maksut Balmuk’a bırakıyorum.
OKULLARDA ŞİDDET
Etrafımda gördüğüm okulların birçoğunda varolan şiddet olaylarının iç ve dış etkileri vardır.
Neden şiddet kullanıyor çocuklarımız?
— Bunlardan en önemli sebep bu yaş grubu öğrencilerde var olan büyüklük hissi, hükmetme duygusudur. Bunun içerisine bir de kız arkadaş olayları girince iş iyice çığırından çıkıyor (Artık kız öğrencilerimizin de bu tip olaylara karıştıklarını unutmamamız lazım).
—Sokakları devlet olarak çok başıboş bırakmamız bir başka sebep, çünkü sokaklarda bulunan okumayan ve öğrenciler arasında çete diye tabir edilen grupların varlığı bu işleri tetikliyor. Bu çeteler okul öğrencilerinden beslenmekte, onları darp ve gasp etmektedirler. Olaylara yatkın bazı öğrencileri de yanlarına alan bu gruplara bağlı öğrenciler dışarıdan aldıkları bu gücü içeriye de yansıtmaktalar ve burada bir güç unsuru olmaya çalışmaktadırlar.
— Bu sokak çetelerinin bir başka geçim kaynakları uyuşturucu ve zararlı madde satışlarıdır. Bu konulardaki rant paylaşımları da özellikle okul dışındaki şiddeti tetiklemektedir.
— Devletimizin bu konudaki en büyük yanlış ve eksikliği ise okulları insan yığınakları haline getirmesidir. Okullarımız ve sınıflarımızın kalabalık olması nedeniyle okul idareleri ve öğretmenlerin kontrolünden çıkmıştır her şey. Dışarıdaki çetelerin okul idareleri ve öğretmenler üzerinde kurduğu baskı ayrı bir sebep olarak karşımıza çıkmakta, okul idareleri ve öğretmenlerin dahi korkulu rüyası haline gelen bu durumlara göz yummak zorunda kalmaktadırlar.
Olası olaylara gösterdikleri tepki, disiplin cezası gibi uygulamaların sonucunda ise ya darpla karşılaşmaktalar ya tehdit edilmekteler ya araçları çizilmekte, taşlanmakta ya da okulun camlarına veya binalarına zarar verilmektedir.
Bu durum okul idarelerini ve öğretmenleri geri çekilmeye zorlamaktadır. Öğretmenlerimizin olaylara pedagojik yaklaşımları noktasında ise Öğretmen Yetiştirme Sistemindeki yanlışlıklardan dolayı öğretmenlerimizin eksiklikleri bulunmaktadır.
Bunun yanı sıra okullarımızda Psikolojik Danışma ve Rehberlik (PDR) hizmetleri yeterli olmadığı gibi bu kadar büyük kalabalıklara da hitap etmek mümkün değildir.
Eğitim sistemimizde iki unsur vardır. Bunlardan birincisi öğrenci faktörü, ikincisi ise öğretmen-idareci faktörüdür. Öğretmen öğrencilerin geleceği için mücadele ederken bile yanlışlıklar yapabilmekte, pedagojik olmayan davranışlar içerisine girebilmektedir (Şiddet, notla tehdit, sorunlarla ilgilenmeme, görmezlikten gelme gibi...)-
Okullarımızda ülkenin geleceğini oluşturacak bireylerin yetişmesini sağlamak hedefi tek hedef olduğu halde yukarıdaki iki unsur sürekli çatışma içerisindedir. Öğrenci öğrenmek için, öğretmen öğretmek için var olması gerekirken bu hedeflerden sapılmakta, birbirine düşman iki grup varmış gibi ortaya çıkmaktadır her şey.
Çocuklarımıza maalesef okulları sevdirmeyi başaramıyoruz, onları birer amaca yönlendirilmiyor onlar amaçsız olunca dışarıda onlara amaç belirleyen birçok unsurdan birine veya bir kaçına yönelebiliyorlar.
Öğrencilerimizin yaşları yükseldikçe veli ilgisi de iyice azalmakta olup bu durum öğrenci, öğretmen, veli üçgeninde büyük uçurumlar yaratmaktadır.
Neler yapabiliriz:
— PDR Hizmetleri çalışmalarını artırmalıyız.
—Okullarımızı insan yığınları olmaktan kurtarmalıyız, daha az öğrencili okul ve sınıfları oluşturmalıyız.
— Öğretmenlerimizi PDR konularında bilinçlendirmeliyiz.
—Velileri mutlak surette bilgilendirmeliyiz.
— Öğrenci-veli-okul üçgenindeki bağları kuvvetlendi rmeliy iz.
Okullarımızdaki en küçük sorundan en büyüğüne kadar hepsine aynı ciddiyetle yaklaşarak, ertelemeden, kulak arkası etmeden pedagojik yaklaşımlarla çözmenin yollarını aramalıyız.
Amacı olan insanlar yetiştirmenin yollarını aramalı, okul idarelerimizden başlayıp üst düzey yönetimlere kadar her kademeyi işin ehline teslim etmeli, ülkenin geleceğini ilgilendiren eğitim konusunda asla ve asla siyasi olmamalıyız.
 

Okunma: 853 Eklenme Tarihi: 11.03.2007 Saat: 22:39
YORUMLAR
Reklamı Geç
Advert