Öztrak'ın açıklamalarından satır başları şöyle: 

-Irak’ın kuzeyinde, bölücü terör örgütüne karşı yürütülen operasyonda, yaralanan Piyade Uzman Çavuş Murat Nar, dün şehit oldu. Şehidimize Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve milletimize baş sağlığı ve sabır diliyorum.

-Maalesef bayram öncesi, Kudüs’ten çok üzücü verici haberler geliyor. İsrail polisinin Mescid-i Aksa’da ibadet eden Filistinli kardeşlerimize tam da bayram öncesi yaptığı saldırılar İslam âleminin ve vicdanı olan herkesin yüreğini dağladı. Kudüs, üç semavi din için de kutsal ve kadim bir şehirdir. Bu şehirde yıllardır yaşayan Filistinli kardeşlerimiz Evlerinden, topraklarından kovulmak isteniyor.

-İsrail’in bu insanlık dışı provokasyonları, asla kabul edilebilir değildir. Uluslararası hukuka da insan haklarına da aykırı bu davranışları kınıyor, bir an evvel son bulmasını bekliyoruz.

-Ucube vesayet rejiminin başladığı, 2018 Haziran ayından bu yana Erdoğan Şahsım Hükümeti ülkeyi yönetiyor. Daha doğrusu yönetemiyor. Üç yıldır milletimizin durumu gün günden kötüye gidiyor. Yasaklar, yolsuzluklar ve her gün artan yoksulluk, milletimizin boğazına yapıştı, sıkıyor. Üç yıldır, saray ve şürekâsı, “İtibardan tasarruf olmaz” diyerek, “Tatlı hayat” sürerken, milletimizin payına hep fedakârlık düşüyor. Yaptıkları hataların faturası da hep halkımıza çıkıyor. Ülkede huzur, milletin sofrasında bereket, ağızlarda tat, tuz kalmadı. Bir de üstüne bir türlü yönetemedikleri salgın geldi. İnsanımız canıyla cüzdanı arasına sıkıştırıldı.

-Milletimizin geliri güneş görmüş kar gibi eriyor. 2017’de 859 milyar dolar olan gelirimiz, 2020’de 717 milyar dolara düştü. Erdoğan Şahsım Hükümeti, üç yılda milli gelirimizi 142 milyar dolar eritti. Erdoğan Şahsım Hükümeti, Çalışan yurttaşlarımızın işini de elinden aldı. Son iki yılda, 2019 ve 2020’de, bırakın millete yeni iş imkânları sunmayı, 1 milyon 926 bin yurttaşımız çalıştığı işini kaybetti.

-Mart ayı işsizlik rakamları bugün açıklandı. Gerçek işsizlerimizin sayısı, sadece son bir yılda, 1 milyon 517 bin kişi arttı. İşsizler ordumuzun sayısı, dünya üzerindeki 100 ülkenin nüfusundan fazla… Mart ayı, ekonomide yeniden açılmanın başladığı bir dönem… Mart ayında istihdam 550 bin kişi artarken, bunun 480 bini sanayiden geldi. İnşaat ve tarım istihdamında artışlar sınırlı kaldı. hizmetler sektöründeki istihdam ise 27 bin geriledi. Eldeki veriler, ekonomide K tipi bir toparlanma olduğunu gösteriyor. Bazı sektörler toparlanırken, bazıları dibe çökmeye devam ediyor.

-Mayıs ayında ekonomide yeniden kapanmanın, istihdam üzerindeki yansımalarını göreceğimizi de unutmayalım. İşsizlik önümüzdeki günlerde de önemli bir gündem maddesi olmaya devam edecek. Geliri düşen, işinden olan insanlarımız, Enflasyona da ezdiriliyor. Hayat pahalılığı, çarşıda, pazarda vatandaşlarımızı isyan ettiriyor.

-TÜİK’in resmi rakamlarıyla, son bir yılda, hepimizin mutfaklarında kullandığı Ayçiçek ve mısırözü yağı sırasıyla, yüzde 54 ve yüzde 51, tavuk eti yüzde 45, domates yüzde 44 zam gördü. Pazarda tezgâha, Markette raflara yaklaşılmaz oldu. Çarşıda, pazarda artan fiyatların, çiftçilerimize, üreticilerimize bir faydası var mı? Ne gezer… Tezgâhta milletin cebini yakan meyve-sebze, tarlada para etmiyor. Alın teriyle, emekle yetiştirilen tonlarca ürün, bu son kapanmadaki yanlış kararlarla çöpe gitti. Ardından bu hafta sonu semt pazarları açıldı. Ama hesaplı meyve sebze almayı uman vatandaş, pazar tezgâhlarında da umduğunu bulamadı. Antalya’da tarlada 20 kuruşa düşen, çiftçinin isyan edip yerlere döktüğü salatalık, pazarda 4 liraya, Bezelye 7 liraya, taze fasulye 10 liraya tezgâha çıktı.

-Bu çiftçinin suçu değil, pazarcının suçu da değil… Bunun sorumlusu, ülkeyi yönetemeyen metal yorgunu Erdoğan Şahsım Hükümeti… Çiftçi, pazarcı esnafı, vatandaş derdini kime anlatsın? Televizyon televizyon gezip, seçilmişlere laf yetiştirmekten, önüne konan genelgeleri okumaya vakit bulamayan, kapanmayla ilgili düzenlemeleri yap-boz tahtasına çeviren atama İçişleri Bakanı’na mı? “Çiftçi dediğin, çok çalışır, az kazanır” diyen, artık partilileri tarafından bile istifası istenen Tarım Bakanına mı? Ayağına bu memleketin toprağı değmesin diye, tarlaya galoşla giren, Türkiye’de kalmasının millet için “En kötü ihtimal” olduğunu kendisinin bile idrak ettiği, Saray’ın kibirlisine mi? Saray milletten koptu.

-Vatandaşın halini görmüyor, sesini duymuyor. Ama milletten fedakârlık bekliyor. Bu millet daha neyin fedakârlığını yapsın? IBAN numarası gönderdiniz, bağış istediniz verdi. Yetmedi. Uluslararası Para Fonu verilerine göre; Akran ülkeler içerisinde, vatandaşlarına en az destek veren, Üç Hükümetten biri siz oldunuz. Yetmedi. Siz lebalep kongre yaparken, milletin dükkânını kapattınız. Yetmedi. Döviz kasası boşalınca, millet için değil, turist için aşı yaptınız, turist için milleti eve kapattınız, o da yetmedi… Merkez Bankası’nın kasasını boşalttınız. Merkez Bankası’na kanunla verilmiş, “Kasasındaki dövizleri, Siyasetten bağımsız bir şekilde yönetme” yetkisini, kanunsuz bir şekilde, protokolle Hazine’nin başındaki damadın eline verdiniz. Milletin atadan deden kalan varlıklarını satarak, alın teriyle ürettiklerini ihraç ederek biriktirilen rezervleri, Önce Merkez Bankası’nın arka kapısından buharlaştırdınız. Sonra damada bağlı kamu bankaları eliyle sattırdınız.

-Patinaj yapan ekonomiyi, 2019 yerel seçimlerinde, Millete iyi göstermek için, Milletin 128 milyar dolarını satmaya başladınız. Bunlar da yetmedi. Kerameti kendinden menkul “Enflasyon sebep, faiz sonuç” teorinizi ispat etmek için, dibi delik kovaya bu rezervleri boşalttınız. Milletin dövizlerini har vurup harman savurdunuz. Şimdi uluslararası kuruluşlar uyarıyor. “Hormonlu kredilerin neden olduğu cari açık, Ve ülkeden kaçan uluslararası sermaye, Ekonomide ani duruş riskini artırıyor. Bunu dengeleyecek döviz rezervleri de elde kalmadı” diyorlar bu nedenle yılsonu dolar kuru tahminlerini, 7,5 liradan 9,5 liraya çıkardıklarını açıklıyorlar. Milletin parası pul olmaya devam ediyor. Bu millet sizin için daha nasıl fedakârlık yapacak?

-Bu arada, 29 Mayıs’ta İstanbul’da yapılacak Şampiyonlar Ligi finalinin, İkinci kez İstanbul’dan alınacağı iddia ediliyor. Final, geçtiğimiz yıl Portekiz’e gitti. Şimdi İngiliz Hükümeti’nin, finali İngiltere’ye aldırmak için, UEFA nezdinde girişimlerde bulunduğu söyleniyor. İngiltere, kendi vatandaşlarını korumak için, Türkiye’yi zaten kırmızı listeye almış durumda. Lebalep kongrelerin bu ülkenin kesesine de, İmajına da verdiği hasar çok büyük... Ne yapın edin, bu finalin İstanbul’da kalması için, gerekli her tedbiri alın. Gereken her girişimde bulunun. Bunu da yapamıyorsanız; Artık milletin yakasından düşün.

-Ülkemizi; yüksek faize, yüksek döviz kuruna, yüksek işsizliğe ve hayat pahalılığına mahkûm eden Erdoğan Şahsım Hükümetinin elinde, dünyada en fazla sefalet çeken ülkelerden biri olduk. Bugün Dünya Sefalet Endekslerinde, Türkiye’nin adının, pek çok vatandaşımızın Haritada yerini bulmakta bile zorlanacağı Namibya, Güney Sudan, Gabon gibi ülkelerle Aynı sıralarda yer alması bizi üzüyor. Milletimiz bunu hak etmiyor. Yine Dünya Bankası’nın raporuna göre Sadece son iki yılda, mutlak yoksulluk sınırının altında yaşayan vatandaşlarımızın sayısı, 3,2 milyon kişi artarak 10,2 milyon kişiye ulaşmış. Ülkenin dört bir yanından vatandaş, Erdoğan Şahsım Hükümetine canıyla ihtarname gönderiyor. Ama AK Parti’nin bir milletvekili çıkıp, “Haşa, ekonomik nedenle intihar olmuyor. Bazen biri çıkıyor köprüye, çatıya falan… Yüzde 90’ının daha sonra eşiyle problemli olduğu ortaya çıkıyor. Tayyip Erdoğan’ın da işi gücü yok, bütün bunlara cevap mı versin” diye ahkâm kesiyor. Doğru… Sarayın kibirlisinin, yandaşlara ihale dağıtmak, milletin vergilerini, dolarla, avroyla garanti verdiği havuzcuların kasasına boşaltmak, kupon arazilerin peşinde koşmak, bu alanda tecrübesiz Katarlı dostlarına yardımcı olmak, Aya sert iniş yapmak, “Eve ekmek götüremiyoruz” diyenlerin kafasına çay paketi atmak, çizgi film çekmek gibi pek çok önemli meşguliyeti var.

-“Bu ülke bu hale geldiyse, Benim Anadolu’daki vatandaşım konteynerlerden evine çöpten rızık toplayıp götürüyorsa, hafta pazarlarının atıklarını toplayıp evlerine götürüyorsa, Meydanlar ‘açız, açız’ diye bağırıyorsa, evinin kirasını, suyunun, elektriğinin parasını ödeyemiyorsa, artık benim halkım ‘yandım Allah’ diyorsa, bu hale Türkiye’yi kim getirdi? Bu hükümet getirmedi mi? Bu Hükümet bunun sorumluluğunu taşımıyor mu?” Evet, bundan 20 yıl önceki Erdoğan’ın söylediği gibi, yaşanan sefaletin de, yoksulluğun da bir sorumlusu var: O da Erdoğan Şahsım Hükümeti.

-Bugün Erdoğan şahsım Hükümeti, meydanlarda ‘açız, açız’ diye bağıran, evinin kirasını, Elektriğinin, suyunun faturasını ödeyemeyen halkımızın, “Yandım Allah” feryatlarını yasaklarla bastırmaya çalışıyor. Türkiye, uluslararası kuruluşların raporlarında son 10 yılda Polonya ve Macaristan ile birlikte en çok otoriterleşen üç ülkeden biri…

-Bu milletin 128 milyar dolarını buharlaştırmak serbest, ama “128 milyar dolar nerede?” diye afiş asmak yasak… Hain FETÖ’yle aynı yağmurda beraber ıslanmak serbest, “FETÖ’nün Siyasi Ayağı kim?” diye kitapçık çıkarmak yasak… Ayarlanmış fiyatlarla, tabelaya yüzde 17 resmi enflasyon yazmak serbest. Ama bilim insanlarının, kullandıkları yöntemi de açıkça ortaya koyarak, “Milletin yaşadığı enflasyon bunun en az iki katı” demesi yasak… Lebalep kongre yapmak serbest, bu kongrelerin görüntülerini yayınlamak yasak… Vatandaşın boğazına basıp nefesini kesmek serbest, yetkisini kötüye kullanan memurları görüntülemek yasak… Erdoğan muhalefete hakaret ederse serbest, muhalefet çıkıp aynı şekilde yanıt verirse, O zaman Cumhurbaşkanına hakaret ve yasak… Her gün bir başka skandalı ortaya çıkan Eski Ticaret Bakanı’nın elini, milletin cebine atması serbest, İstanbul Belediye Başkanımızın elini arkasına bağlaması yasak… Ampulü patlatmak serbest, değiştirmek yasak… Yahu hepsini anladık da, Hijyenik pedlerin satışı niye yasak?

-“Yasaklarla mücadele edeceğim” diyerek göreve gelen Erdoğan Şahsım Hükümeti’nin İşine gelen her şey serbest, Gelmeyen her şey yasak… Erdoğan Şahsım Hükümeti elinde ülkemiz, bırakın “hukuk devleti” olmayı, “Kanun devleti” olma hüviyetinden bile uzaklaşıyor.

-“Yoksulluk, yasaklar ve yolsuzlukla mücadele” vadederek gelen Erdoğan, Bu gün ülkeyi yolsuzlukların ve usulsüzlüklerin cennetine çevirdi. Erdoğan ailesinin adını kullanarak, gümrükte iş çevirmeye kalkan kişi, Ticaret Bakanı yapılıyor. Kümes tilkiye emanet ediliyor. Önce kendi firmasının dezenfektanlarını, kendi bakanlığına satıyor. Kendisi de bunu kabul ediyor. Hatta kendini savunmak için “Ucuza sattım” diyor, pahalıya sattığı ortaya çıkıyor. Yetmiyor, Şirketi için kıyak vergi indirimleri yapıldığı ortaya çıkıyor. Yetmiyor, Şirketinin bayiliğini de baş danışmanına yaptırdığı ortaya çıkıyor… Görevden alınan bakan, elini kolunu sallayarak gezmeye devam ediyor.

-Parti Grubumuz, Bu konuda bir Meclis Soruşturması açılması için gereken önergeyi Bayramdan sonra verecek. Vereceğimiz önergeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının yarısından bir fazlasının desteklemesi gerekiyor.

-Bu önergeye atılmayacak her bir imza, milletin vicdanını kanatır. Bu milletvekilleri için büyük bir ahlaki sınavdır. Ve bu sınavın sonunda, kim ak koyun, kim kara koyun ortaya çıkacaktır. Bu soruşturma, eski Bakan Pekcan’ın kendini savunması için de Bir fırsattır. Eski Bakan, ekşi yemediğinden eminse, kendisi de aklanmak için bu soruşturmanı açılmasını istemelidir. Milletimizin aklındaki soru işaretleri ancak bu şekilde giderilebilir.

-Skandallar bununla da sınırlı değil. AK Parti Genel Merkezi’ndeki ofis boylar bile, milyonluk arabalarda burunların pudra şekeri çekiyorsa, milletimiz de, “Bizim bin bir fedakârlıkla okuttuğumuz evlatlarımız, Asgari ücretle iş bulamazken, Bu gençler, bu milyonları nereden buluyor?” diye elbette sorar. “Ofis boy bunu yapıyorsa, Ofisin sahipleri neler yapıyor?” diye düşünür. Ama memlekette gün geçmiyor ki, yeni bir kirli çamaşır ortalığa dökülmesin. Bir skandal hazmedilmeden, diğeri patlıyor. Hafta sonu, yurt dışına kaçmış bir suç örgütü başının açıklamalarıyla, Mafya-Siyaset-Emniyet hattında döşenmiş kanalizasyon boruları, bir kez daha patladı. Ortalığa salınan pis kokular, dayanılır gibi değil.

-Bundan 8 yıl önce ne demişti Erdoğan? “Artık bu ülkede çeteler dönemi bitmiştir. Mafya dönemi bitmiştir. Cunta dönemi geri gelmemek üzere bitmiştir”. Ne demiş atalarımız? Büyük lokma ye, ama büyük söz söyleme… Görüyoruz neyin bitip neyin başladığını… Birkaç yıl öncesine kadar, Erdoğan ile aynı fotoğraf karelerine giren, Seçimlerde AK Parti lehine mitingler yapmasına izin verilen, kendisine koruma olarak Türk polisi tahsis edilen bir suç örgütü başı, Şimdi konuşmaya başladı. “En güçlü ortaklık suç ortaklığıdır.”

-Çünkü suç ortakları birbirine göbekten bağlıdır. Birbirine mecburdur. O nedenle de kolay kolay konuşmazlar. Ama şimdi bu şahıs konuşuyor. Mafya konuşuyor, hükümet susuyor. İddialar da öyle böyle değil. FETÖ’cü yaftasıyla insanların içeri attırılıp, Bodrum’daki marinalarına çökülmesine, Kolombiya’dan gelen kokainlerden, bir gazetecinin öldürülmesine kadar Pek çok korkunç olay dile getiriliyor. Bu itiraflara bakılırsa, Ülke, Kurtlar Vadisi’ne dönmüş.

-Bu ülkede CİMER’e başvuru var diye, Belediye Başkanlarımız hakkında derhal inceleme başlatılıyor. Ama bu korkunç itiraflar için, tek bir Cumhuriyet Savcısı kılını kıpırdatmıyor. Bu korkunç iddialar, herhangi bir demokratik hukuk devletinde olsa, İktidar harekete geçer, savcılar soruşturma başlatır, gazeteler, televizyonlar günlerce haber yapardı. Ama bunların hiçbiri Türkiye’de olmuyor. Bu da açıkça gösteriyor ki, Cumhur ittifakı sadece AK Parti ve MHP’den oluşmuyor. Mafya da bu ittifakın ortağı ve aparatı… Cumhur İttifakı, Cürüm İttifakı olmuş. Tüm bunlar ortadayken, “Atama İçişleri Bakanı”, utanmadan, sıkılmadan Sayın Genel Başkanımıza hakaret etmeye cüret ediyor. Suç örgütünün başı, Rize’de AK Parti için miting yaparken, makbuldü. Akademisyenlerin kanlarıyla banyo yaparken, yerli ve milliydi. Türk polisi koruma olarak verilirken, muteberdi. İtiraflara başlayınca mı, suç örgütü yöneticisi olduğunu anladınız?

-Hayırdır beyler, Mafya-Siyaset-Emniyet hattında patlayan kanalizasyon boruları, Neden bu kadar panik yarattı? Bu hezeyanınız, bu heyecanınız neden? Bu mafya babasına, “Nisan ayında ülkede birçok şey değişecek” deyip, kendisine ülkeye dönüş sözü veren devlet yetkilisi kim?

-Aziz Milletimiz, yolsuzluklarla, yasaklarla, yoksullukla mücadele edeceklerini, Bunları bitireceklerini vadederek milletin oyunu alan Erdoğan, millete verdiği sözleri tutmamıştır. Bugün ülkemiz, her zamankinden fazla Yolsuzluklara, yasaklara ve yoksulluğa batmıştır. Bu yönetim, yanlış politikalarıyla, içeride ve dışarıda kendine duyulan güveni sıfırlamıştır. Ama yoksulluk, yasaklar ve yolsuzluklar bu ülkenin kaderi değildir. Biliyoruz, 19 yılın sonunda tablo iç karartıcıdır. Ancak umutsuz olmamalıyız. Çünkü biz, büyük bir yıkımın ve yenilginin ardından, emperyalizmi savaş meydanlarında yenen, Yokluklar içindeyken bile ayağa kalkabilen bir milletin fertleriyiz. Çünkü biz, Kurtuluş Savaşı’nın başkomutanı, Cumhuriyeti kuran, Ülkemizi çağdaş medeni âlemin saygın bir üyesi yapan büyük bir önderin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partiyiz. O büyük önderin dediği gibi; “Umutsuz durumlar yoktur, Umutsuz insanlar vardır.”

-Biz hiçbir zaman umudumuzu yitirmiyoruz. Çünkü ülkemizin avantajlarını ve potansiyelini biliyoruz. Çağdaş bir eğitimle, Bilimde, teknolojide, üretimde sıçrama yapacak genç nüfusumuz var. Salgının ardından, Kısalacak tedarik zincirleri de düşünüldüğünde, dünyanın kalbindeki coğrafi konumumuz altın değerinde... Ülkemiz 4,5 saatlik uçuş mesafesinde 1,5 milyarlık nüfusa, 58 ülkeye ve 21,5 trilyon dolarlık bir pazara erişme imkânına sahip.