Dünya’da ve tüm yurtta kutlanan 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı, Amasya’da da davullu zurnalı kutlandı.

Kunç köprüde başlayan yürüyüş Yavuz Selim Meydanında son buldu. Yavuz Selim Meydanında işçi ve emekçi sendikaları tarafından kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü davullu zurnalı kutlandı.

Kutlamalara DİSK Emekli Sen, ADD, CHP, Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri (SES), KESK’e bağlı sendikalar, Eğitim Sen ve Eğitim İş Sendikaları katıldı.

AMASYA TERTİP KOMİTESİ adına bir açıklama yapan Eğitim Sen Şube Başkanı Mustafa Ölgün, “1 Mayıs, İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü ülkenin dört bir yanında gücümüzü ve coşkumuzu meydanlara taşıyarak kutluyoruz.

Bu ülkenin işçileri, emekçileri bugüne kadar fazlası ile fedakârlıkta bulunmuştur. Ama bu fedakârlığın karşılığı hep daha fazla açlık, yoksulluk ve daha fazla işsizlik, daha anti demokratik bir yönetim, daha fazla baskı olmuştur

Vakit, “Krizleri, savaşları biz yaratmadık, faturasını da biz ödemeyeceğiz” deme, yoksulluğa, sömürüye, güvencesizliğe ve savaşa karşı taleplerimize sahip çıkma, emeğin mücadelesini büyütme vaktidir.

Ekonomik kriz, işsizlik, zamlar, pandemi, borçlanma derken ülkemizde insanca yaşamak bir yana hayatta kalmak bile her gün zorlaşıyor.

Bu düzen toplumun işini, aşını geçimini ve sağlığını korumuyor, aksine tehdit ediyor.

Bu düzenin çarkları, dünyanın tüm değerlerini ve güzelliklerini üreten bizleri, işçileri, çiftçileri, engellileri, esnafı, işsizleri, emekçileri, mühendisleri, mimarları, hekimleri, avukatları, aydınları, akademisyenleri, sanatçıları, gençleri, kadınları, emeklileri, emekli dahi olamayanları ezdikçe eziyor.

Bu düzenin çarkları, zengini daha zengin etmek, bankaların kasalarını doldurmak, şirketleri ihalelerle beslemek üzere kurulmuş.

Bu düzenin çarkları sermayeye sömürecek ucuz emek, yağmalanacak doğa, talan edilecek kentler yaratmak üzere dönüyor.

Halk işsizlikle, açlıkla, yoksullukla, artan borçlarla, salgınla mücadele ederken 20 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı ülkenin tüm kaynaklarını, bir avuç patronu ve ayrıcalıklı zümreyi korumak için seferber etti, etmeye devam ediyor.

Halk işe, ekmeğe, insanca bir yaşama olduğu kadar demokrasi, adalet ve hukuka da aç. Bu düzen yurttaşların hakkını, hukukunu çiğniyor, adaletsizliği büyütüyor.

Bu düzen mağdur ettiği milyonları bölüp parçalayarak yönetmek gibi tehlikeli bir yönteme başvuruyor. Sürekli olarak iç ve dış düşman yaratılıyor. Yukarıdan aşağıya kışkırtılan şovenizm, cinsiyetçilik, ırkçılık, mezhepçilik ve savaş politikaları bu düzenin yarattığı krizi yönetmenin bir yolu olarak ülkemizin ve halkın geleceğini tehdit ediyor.

 

Bu düzen laik eğitime darbe vurarak bilimsellikten uzaklaşıyor. Kamusal eğitimden uzaklaşarak yoksul halk çocuklarını eğitim hakkından mahrum bırakıyor. Açlığa ve sefalete mahkûm ediyor. Bu sizin kaderiniz şükredin diyor.

Doğaya, yeşile, ülkesine sahip çıkanlar polis şiddeti ile bastırılarak Gezi davasında olduğu gibi hukuksuzca cezalandırılıyor.

Bu noktaya gelirken, Tüm kamu alanında güvencesiz istihdam temelinde, düşük maaşlar-ücretler karşılığında, angarya çalışmaya dayalı yeni bir emek sömürüsü rejimi yaratılmıştır.

Bunlara ek olarak kamuda kariyer ve liyakat tamamen ayaklar altına alınmıştır. Hemen her kamu kurumuna alımda ve görevde yükselmede getirilen mülakat sistemi ile torpilin, kayırmanın, kadrolaşmanın kapısı sonuna kadar açılmıştır.

Buna rağmen mevcut iktidar halkın yaşadığı hayat pahalılığı engellemeye dönük hiçbir adım atmadığı gibi hepimizle dalga geçen açıklamalar yapmaya devam etmektedir.

Tüm bunlar da yetmezmiş gibi “TL korumalı mevduat sistemi” ve köprü, oto yol, hava limanı, şehir hastanelerine sağlanan hazine garantileri başta olmak üzere ile yoksul halkın, emekçilerin cebinden alıp zenginlere, yandaşlara kaynak transferi tam gaz sürdürülmektedir.

Bugüne kadar yaşanan her krizde fatura yoksullaştırılan halka ve emekçilere kesilmiştir. Ülkeyi yönetenler her seferinde “faiz lobisi, dış güçler”  gibi bahanelerin arkasına saklanmıştır.

Bunun için iktidar sözcüleri hemen her gün “Küresel ölçekte bir kriz var. Gelişmiş ülkelerde bile enflasyon rekor kırıyor” benzeri açıklamalara imza atmaya devam etmektedir.

Oysa bir ülkede yaşanan ekonomik krizin şiddetini belirleyen o ülkenin dışarıya bağımlı olma derecesidir.  Ne yazık ki yıllardır siyasi iktidarın hayata geçirdiği sermaye yanlısı, emek ve doğa düşmanı politikalar soncunda ülkemiz hemen hemen her alanda dışarıya bağımlı hale getirilmiştir.

Bugün yaşadığımız her fahiş zammın arkasında özelleştirme talanı ile yaratılan bu bağımlılık yatmaktadır. PETKİM’den TÜPRAŞ’a, SEKA’dan TEKEL’e, TEDAŞ’dan SÜMERBANK’a, yem fabrikalarından, limanlara, şeker fabrikalarına kadar hepimizden alınan vergilerle kurulan tüm kamu işletmeleri özelleştirme adı altında, yok pahasına yabancı ve yerli sermayeye satılmıştır.

Geldiğimiz noktada ülkeyi ucuz emek cennetine çevirerek uluslararası mali sermayenin yağmasına açan, tamamen borçlanmaya, dış finansmana, ranta, spekülasyona, betonlaşmaya dayalı ekonomik model çökmüştür.

Gıdanın metalaştırılması ve serbest piyasaya bırakılmış olması, ülkelerin ihracata yönelik ürünleri üretmeye yönelmesine ve ithalata bağımlılıklarının artmasına neden olmuştur.

Hükümetlerin sermaye yanlısı politikalarında ısrar etmesi, gıdanın şirketler tarafından kontrolünün artırılması, gıda krizini derinleştirmiştir.

Şirketlerin gıda sistemi bir yandan ülkemizi ithal, sağlıksız ve pahalı gıda ürünleri ile doldurmuş,  tarım girdilerinin fiyatlarının küresel olarak yükselmesi küçük çiftçileri/ köylüleri üretimden koparmış, yoğun enerji ve kimyasal zehir kullanımını zorunlu kılan endüstriyel tarım sistemi aynı zamanda toprağı, suyu, havayı tahrip etmiştir.

 

Ülkemiz KHK’lerle yönetilmektedir. 130 bin kişi bir gecede yayınlanan listelerle, sadece kanaate dayanılarak, iftiralarla, hiçbir somut delil olmaksızın, masumiyet karinesi çiğnenerek işinden edilmiştir. Ama güç ve para sahibi asıl suçlular hala aramızda ve hatta yönetim kademelerinde görev almaktadırlar.

Siyanürlü ve Sülfürik Asitli Altın-Bakır Madenleri ile zümrüt yaylalarımız, vadilerimiz, köylerimiz, sularımız, toprağımız, havamız zehirleniyor. Nesli tükenme noktasına gelen biyolojik çeşitliliğimiz, ormanlarımız ve orman içinde yaşayan canlılarımız tehdit altında kalmaktadır.

Biz:Ekonomik krizlerin, salgınların faturasının emekçilere yıkılmadığı, kimsenin cinsiyetinden, kimliğinden, inancından dolayı ikinci sınıf yurttaş muamelesi görmediği bir ülke istiyoruz.

Sendikal hak ve özgürlüklerin, hak arama yollarının önünün açıldığı, grevlerin yasaklanmadığı, haksız ve hukuksuz bir şekilde ihraç edilen KHK’lıların işine geri döndüğü bir demokratik bir çalışma yaşamı istiyoruz.

Dünyanın neresinde olursa olsun emperyalistlerin çıkarları adına sürdürülen savaşlara, çatışmalara hayır diyoruz.   Halkların kardeşliğini, emeğin birliğini sağlayacak adımların atıldığı, eşit yurttaşlığın, barış ve kardeşliğin hakim olduğu bir memleket ve dünya istiyoruz.

Kadınlara yönelik şiddet, taciz ve tecavüzün son bulmasını, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılmasını, İstanbul Sözleşmesinin feshinin iptal edilip 190 sayılı ILO sözleşmesinin imzalanmasını istiyoruz.

Maaşlarımızın-ücretlerimizin insanca yaşamaya yetecek bir seviye yükseltilmesini, herkese güvenceli istihdam sağlanmasını, tüm güvencesiz çalıştırma biçimlerine son verilmesini istiyoruz.

Tüm tüketim maddelerine yapılan zamların geri alınmasını istiyoruz.

Tüm yükü emekçilerin sırtına yıkan vergi adaletsizliğine son verilmesini istiyoruz.

Kamu Özel İş birliği Projelerinin, Döviz Garantili İhalelerin sonlandırılmasını istiyoruz.

Başta Gezi Parkı olmak üzere ülkemizin yeşiline, doğasına, parkına sahip çıkacak demokratik bir ülke mücadele edenlerin cezalandırılmamasını ve delillere dayanan objektif ve tarafsız bir adalet sistemi istiyoruz.

Bu düzen böyle gitmez. Halkı yoksulluğa, açlığa, işsizliğe, borçluluğa ve güvencesizliğe mahkûm eden bu akıl dışı düzen Türkiye’nin sırtında bir yüktür.

Öte yandan 20 yıldır ülkeyi yönetenler ve tüm yetkileri tek kişide toplayanlar sorumluluktan kaçamaz. Ülkenin kanayan sorunlarını kendi dışındaki herkese ve her şeye bağlayan bir yönetim anlayışına artık yeter diyoruz.

Biz tüm sömürülenler, yoksullaşanlar, ezilenler olarak bu düzeni değiştirme, 82 milyonun insanca yaşayacağı bir ülkeyi inşa etme gücümüz var.

 

Kısacası biz büyük halk ozanı Nazım Hikmetin dizelerindeki bir memleket, “Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan” bir memleket istiyoruz.” Diye konuştu.

Yavuz Selim meydanındaki kutlamaların ardından 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı sona erdi.