Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarının milletimizle omuz omuza yürüttüğü mücadelenin sonunda kurulan Türkiye Cumhuriyeti 97. yaşını kutluyor.

Bu anlamlı günün yıldönümü olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları Yavuz Selim Meydanı’nda koronavirüs salgını dolayısıyla sosyal mesafe kurallarına göre ve sınırlı sayıda katılım ile gerçekleştirildi. Kutlamalara Valimiz Mustafa MASATLI, Garnizon Komutanı Piyade Albay Mehmet ATLI, Belediye Başkanı Mehmet SARI, protokol üyelerinin yanı sıra, gaziler, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ve öğrenciler katıldı.

Vali Mustafa MASATLI yaptığı konuşmada şunları kaydetti:

“İlimizin çok değerli protokolü,

Çok kıymetli vatandaşlarımız,

Sevgili gençler,

Basınımızın güzide temsilcileri,

Hepinizi en içten sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Cumhuriyetimizin doğum belgesinin imzalandığı Amasya’da Cumhuriyetimizin kuruluşunun 97. yıl dönümünü hep birlikte gururla kutluyoruz. Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun.

Bu yıl maalesef ülkemiz ve dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs Salgını sebebiyle Cumhuriyet Bayramını daha sade kutlamanın burukluğunu da yaşamaktayız. İnşallah önümüzdeki yıllarda bu salgının sona ermesiyle Cumhuriyet Bayramımızı daha coşkulu bir şekilde, halkımızın tüm kesimleriyle birlikte kutlayacağız.

Bu aziz toprakların üstünde yaşayan bir insan olarak Cumhuriyetimizin yıl dönümünü, Cumhuriyetin doğum belgesi olarak nitelenen Amasya Tamimi’nin şehrinden, birçok medeniyeti bağrından çıkaran Amasya’da kutlamaktan tarifsiz bir onur duyduğumu ifade etmek istiyorum. Bugün 29 Ekim, Cumhuriyetimizin 97. yılında her şeyden önce, onun kurucusu büyük devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve arkadaşlarını şükranla anıyorum.

Bu noktada konuşmama özetle, Cumhuriyeti iyi anlamamız ve algılamamız için cumhuriyet öncesi genel durumla başlamak istiyorum. Tarihin en güçlü ve uzun ömürlü imparatorluklarından biri olan Osmanlı İmparatorluğu, 19. yüzyıl sonlarına doğru bilim, teknik, sanayi ve ticaretteki gelişmelere ayak uyduramamış, içte ve dışta isyanlar ve savaşlarla baş edemez duruma gelmişti. Osmanlı İmparatorluğu, 1. Dünya Savaşı'nda müttefikleri ile beraber yenik düşmüştü. Böylece son vatan parçası olan Anadolu'da Sevr Antlaşması'yla yüzyıllarca hükmettiğimiz bir avuç insan topluluğu ile batılı devletlerarasında dağıtılmış, Aziz Milletimiz zulüm ve katliamlar içerisine atılmış, ordularımız dağıtılmış, silahlarımız elimizden alınmıştı. Millet yokluk ve sefalet içerisindeydi. Devlet içinde milli olmayan güç odakları türemişti. Tüm bu olumsuz şartlar içerisinde, vefakâr ve cefakâr Türk Milletine kayıtsız ve şartsız bir şekilde güvenen Mustafa Kemal Atatürk, “Tam Bağımsız ve Yeni Bir Türk Devleti” kurmak için Anadolu’ya çıkmıştı. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan Mustafa Kemal, buradan Amasya’ya oradan da Erzurum ve Sivas’a geçmişti. “Vatanın Bütünlüğü ve Milletin Bağımsızlığının Korunmasına Dair Kararlar” alınmış ve milli mücadele meşalesi yakılmıştı. Bu mücadele sürecinde aynı zamanda, Ankara’da TBMM Hükümeti adıyla yeni bir yönetim kurulmuştu. Milli Mücadele, bu hükümet tarafından yönlendiriliyor ve idare ediliyordu. Büyük mücadele ve fedakârlıkların ardından düşmanlar yurdumuzdan atılmıştı. Bu mücadeleyi kazanan ve fiilen var olan, ulusal egemenliğe dayalı yönetim biçimimize bir isim verme zamanı da gelmişti.

İşte 29 Ekim 1923 tarihinde, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, önceden hazırlattığı, devletin yönetim biçiminin Cumhuriyet olduğunu ifade eden, anayasa hükmü, TBMM’de oy birliği ve coşkuyla kabul edildi.

Çok değerli vatandaşlarımız, Sevgili Gençler;

Cumhuriyet, halkın egemenliğinin esas olduğu bir yönetim biçimidir. Cumhuriyet'te devlet tam anlamıyla halkın devleti kimliğini kazanır ve milletin kendi kaderine ve ülkenin kaderine el koymasını simgeler. Cumhuriyet, aynı zamanda, akıl ve bilimi esas alan, toplum ihtiyaçlarını en üst seviyede karşılamayı amaç edinen, kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı bir yönetim biçimidir.

Türkiye Cumhuriyeti, üniter bir devlettir. Cumhuriyetimiz kuvvetler ayrımına dayanan yasama, yürütme ve yargı gücünden oluşmaktadır. Bu üç kuvvet, devletin üstün gücünü kullanır.

Cumhuriyeti anlayabilmek için, gerçekleştirilen köklü değişikliklerin, gelişimlerin ve yeniliklerin bilinmesi ve iyi özümsenmesi gerekir. Bu gelişme ve değişiklikleri de siyasal, sosyal ve ekonomik gelişme ve değişimler şeklinde ifade edebiliriz. Hiçbir millet geçmişte yaşayamaz. Milletler bugünü yaşar ve yarın için hazırlanırlar. Ancak unutulmaması gerekir ki, birikimlerimiz bizi geleceğe taşır. Bu itibarla geleceği düşünürken geçmişle de muhasebe yapmak gerekir.

İşte bu bağlamda, cumhuriyetimizin geçmiş 97 yılına bakarken, işe bir tarih muhasebesi ile bakmakta yarar vardır. 2000’li yıllarda öncelikle şanlı bir milletin bireyleri olduğumuzu hiçbir zaman unutmamalıyız.

Bugün bizi yeniden, bölgemizin en güçlü devleti haline getiren Cumhuriyet olmuştur. Başta büyük devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Cumhuriyetimizi kuran kuşak, bilimde ve teknolojide geri kalmanın ne gibi olumsuzluklara neden olduğunu görerek, bir medeniyetçilik mücadelesi başlatmıştır. Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma hedefinde ifadesini bulan bu hedefle ilgili mücadeleyi bugün de aynı hızla sürdürmekteyiz.

Türkiye, geçen 97 yılda, dünyanın ve etrafının fevkalade karışık şartlarına rağmen, yaşamayı ve güçlü olabilmeyi sürdürebilmiştir. Barış'ın temelinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün “Yurtta sulh cihanda sulh” sözü ile dile gelen barışçı politikamız kadar caydırıcı bir savunma gücüne sahip olmamız da yatmaktadır.

Cumhuriyet bir fedakârlığın ödülüdür. Ona layık olmak ise, bu ülkeyi kalkındırmakla mümkündür. Büyük dönüşümler ve kalkınma hamleleri, Cumhuriyete layık olma anlamını taşımaktadır.

Cumhuriyetin önemli başarılarından biri de eğitimde olmuştur. 1927'de nüfusumuzun %11’i okuma-yazma bilirken, bugün bu oran %100’e yaklaşmıştır.

Yine, Sağlıkta dönüşüm projesi ile yeni bir sağlık sistemi oluşturulmuş, modern bir iletişim ağı kurulmuş, dev barajlar ve santraller inşa edilmiş, otoyollar, köprüler, tüneller, havalimanları ve diğer altyapı şebekleri kurulmuş, sanayi malı üretim tarzına geçilmiş, gayri safi milli hasıla da önemli artışlar olmuş, tarımda modernizasyon tesis edilmiş, üniversitelerimiz dünya çapında projeler üretebilecek seviyeye gelmiş, hiçbir insanımızın açta ve açıkta kalmaması için pek çok ülkenin örnek aldığı bir sosyal güvenlik sistemi kurulmuş, Türkiye, savaş araçları dahil her türlü ürünü ihraç eder hale gelmiş, çağdaş bilim ve teknoloji alanında önemli gelişmeler kaydedilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti yaşanan bölgesel ve küresel ekonomik krizlere ve savaşlara rağmen dünyanın 17’nci büyük ekonomisidir. Cumhuriyetimizin 100. yılında ülkemizin hedefi 750 milyar dolar milli gelir, 500 milyar dolar dış ticaret, 25 bin dolar kişi başına düşen gelirdir. Bu hedeflere ulaşmak için milletçe el ele verip, daha çok çalışıp, gelecek nesillere güçlü bir Türkiye bırakmalıyız. Türkiye Cumhuriyeti, aynı zamanda küreselleşme çağında dünya ile işbirliği içerisindedir.

Cumhuriyetin 97 yıllık öyküsü bir başarı öyküsüdür. Kuruluş felsefesindeki bağımsızlık,  akılcılık ve muasır medeniyetler seviyesine erişmek ve hatta geçmek vazgeçilmez hedefimizdir. İmkansızlıklar içinde kan ve gözyaşı ile kurulan Cumhuriyet, her şeye rağmen birlik ve beraberliğimizle ve onu koruyan sizlerin fedakar omuzlarında yükselecektir.

Değerli Amasyalılar;

Son yıllarda içte ve dışta huzurumuzu bozan, güvenliğimizi tehdit eden, devletimizi yıkmaya çalışan, milli iradeyi akamete uğratmak isteyen ne oldukları belirsiz bazı kişi, örgüt ve devletler türemiştir. Ama bu millet yönetimde ve bölgesinde söz sahibi olduğunu, Cumhuriyete sahip çıktığını, yıllarca vermiş olduğu Terör Mücadelesinde, 15 Temmuz Gecesinde, Güney sınırımızda kurulmak istenen terör devletine karşı yapılan Barış Pınarı Harekâtımızda, Zeytin Dalı Harekâtımızda ve diğer harekâtlarda tüm dünyaya bir kez daha göstermiştir.

Burada Milli Şair Mehmet Akif Ersoy’un; “Girmeden tefrika bir millete düşman giremez, Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez” dizelerini hatırlatmak isterim. Şu iyi bilinmelidir ki, bu aziz vatanın her karış toprağı şehit kanıyla sulanmıştır. Hiç bir zaman ve şartta bu Bayrak inmeyecek, bu vatan bölünmeyecektir.

Netice itibariyle bu aydınlık yolda, 784 bin kilometrekare alan içerisinde yaşayan ve bu cennet vatanın kurulmasında ve savunulmasında, hiçbir ayrım gözetmeksizin şehitler vermiş ve vermeye devam eden Kahraman Türk Milleti, her zaman olduğu gibi bu günde en az Milli Kurtuluş Savaşının kazanıldığı günlerde ki milli birlik ve beraberliğe muhtaçtır. Bu duygular içerisinde, sözlerime son verirken, Cumhuriyet Bayramınızı tekrar kutluyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.”

Törende öğrenciler hazırlamış oldukları şiirleri seslendirdiler. Dilek ve temennilerin ardından program sona erdi.