Türkiye'nin 7 coğrafi bölgesinden 21 öğretmenin ilginç anılarının yer aldığı "Katre-i Hatıra" adlı kitap, 24 Kasım Öğretmenler Günü anısına öğretmenlere hediye edildi. Kitapta, öğretmen ESRA TİLKİCİOĞLU'nun da Amasya'da görev yaparken yaşadığı anılara da yer verildi.

Samsun'un Havza ilçesindeki Bekdiğin Ortaokulu sosyal bilgiler öğretmeni Murat Aksoy öncülüğünde farklı illerden 21 öğretmen sosyal medya üzerinden bir araya gelerek, "Katre-i Hatıra Öğretmen Anıları-7" kitabını hazırladı.

Bekdiğin'in yanı sıra Çorum'dan Murat Peker, Ankara'dan Ahsen Doğanay, Ayfer Yılmaz, Zeynep Güneş, İstanbul'dan Dilek Teker, Hüveyda Gümüş, Özgül Altıngül, Amasya'dan Esra Tilkicioğlu, Artvin'den Fatma Şeyranlı, Balıkesir'den Hasan Şayık, Ramazan Doğan, Adana'dan Kenan Güler, Hatay'dan Mustafa Naroğlu, Karabük'ten Nurcan Güven Sancı, Elazığ'dan İrfan Kaygun, İzmir'den Bahar Kuloğlu, Samsun'dan Ali Tanju Gökçeer, Öznur Güler Kaynarca, Şırnak'tan Remziye Başak Tuna Akan ve Nevşehir'den Sema Emirağaoğlu'nun öğretmenlik yaparken biriktirdiği anılarını anlattığı kitap, Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk, şehit öğretmenler ile Türkiye'nin her köşesinde mesleğini yerine getiren eğitim neferlerine ithaf edildi.

Çorum Mustafa Kemal Ortaokulu'nda sosyal bilgiler öğretmenliği yapan Ahmet Peker, serinin yedinci kitabının dijital kopyasını 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla bütün öğretmenlerin ücretsiz ulaşabilmesi için sanal platformlarda kullanıma sunduklarını söyledi.

Kitabın hem matbu şekilde basıldığı hem de PDF olarak ücretsiz yayınlandığını belirten Peker, "Türkiye'nin 7 coğrafi bölgesinden öğretmenler bir araya gelerek kitabı hazırladık. Ekip olarak böyle bir eseri ortaya koyduk. Tüm meslektaşlarımızın Öğretmenler Günü'nü kutluyoruz." dedi.

Öğretmen Anıları Kitap Pdf İndirebilirsiniz

ESRA TİLKİCİOĞLU
(ÖZGEÇMİŞ)

1982 yılında Amasya’da doğmuşum. İlkokulu Amasya
merkeze bağlı Sıracevizler köyünde, ortaokul ve liseyi Amasya
merkezde bitirdim.2006 yılında Anadolu Üniversitesi Okul Öncesi
Öğretmenliğinden mezun oldum.2009’da Amasya merkeze bağlı
bir köye atandım.2009-20014 yılları arasında öğretmen olarak
görev yaptım. 2014 yılında bir anaokulunun kurucu müdürlüğünü,
daha sonra iki anaokulunun da vekâleten müdürlüğünü yaptım. Şu
an kadrolu olarak merkez bir ilkokulda müdür yardımcılığı
görevini yapmaktayım.
Sekiz yıldır eğitim öğretimin içindeyim, fakat mutfağında
değilim. Minicik kalplere dokunmaya, onlara bir şeyler katmaya eş
değer hiçbir şey yok bu hayatta.


BU BİR MUCİZEYDİ
2009 yılında merkezde bir anaokulunda çalışıyordum. Yaş
grubum dört yaş grubu, okulun en küçük sınıfıydı. Ailelerinden ilk
defa ayrılmış, sosyal ortama ilk defa girmişlerdi. Tam yirmi üç
öğrencim vardı. Sınıfımız çok küçüktü. Nerdeyse sınıfta halka bile
olamıyorduk. Benim için zorlu bir süreç başlamıştı. İlk defa tam
günde yirmi üç küçük adamla yıla başlamıştım. Yaş grubum küçük
fakat velilerimin benden beklentisi çok yüksekti. İki ay boyunca
sesim kısık gezmiştim. İki ayın sonunda her şey yoluna girmeye
başlamıştı.Kurallar öğrenilmişti, ufak tefek etkinlikleri
yapabiliyorduk artık.Veliler mutluydu. Ben de bu tempoya
alışmıştım, çocuklar da bana alışmıştı.
Sınıfımla çok güzel etkinlikler yapmaya başladık. Her
yaptığımız etkinliğin ardından daha güzelini yapma isteği
geliyordu bana. Bunun verdiği motivasyon ve güçle yılın sonuna
yaklaşmıştık. Yıl sonu gösterisine hazırlanacaktık. Çok farklı ve
güzel bir etkinlikle seneyi tamamlamayı düşünüyordum. Ne
yapabilirim diye araştırmaya başladım. Youtube’da bütün boş
vakitlerimde geziniyor, araştırıyordum. Derken bir vals gösterisi
buldum tam yedi dakika ve iki bölümden oluşan sözsüz bir müzikle
özel bir okulun yaptığı gösteriydi bu. O an karar verdim, bu
olmalıydı. Çok yorucu ve meşakkatli bir çalışma olacaktı ama ben
inanıyordum ki biz bunu başarabilirdik. İnandım ve çalışmalara
başladım. Her gün sürekli çalışıyorduk, öğrencilerim çok
sıkılmışlardı; gerçekten zordu onlar için bu yoğun tempoda
çalışmak ama ben inanıyordum başaracaklardı. Yılmadan devam
ettim, ödüller, övgüler... Günler geçiyordu ama henüz çalışmalar
tam oturmamıştı. Valsin orijinal müziğini de bulamamıştım.
Yotube’dan indirdiğim gürültülü ve sesi bozuk müzikle devam
ediyordum çalışmalara. Bir taraftan da valsin orijinal müziğini
arıyordum. Velilerim merakla ve heyecanla bekliyorlardı gösteriyi.
Biz durmadan çalışıyorduk ama içimde bir korku vardı,
emeklerimiz boşa giderse diye. Çünkü yaş grubu küçük, gösteri
riskliydi. Üstelik bunu seyirci karşısında yapacaklardı. Gösteriye
çok az zaman kalmıştı fakat hala müziğin orijinalini bulamamıştım.
Son provalarımızı yapıyorduk. Youtube tekrar girdim, gösteriyi
yapan okulun adını buldum. İstanbul’da özel bir okuldu.Hemen telefon numarasını bularak okulu aradım. Derdimi anlattım, gösteriyi hazırlayan öğretmen arkadaş çok anlayışlıydı. Müziği
kargo ile hemen yollayacağını söyledi. Çok heyecanlandım,
kıyafetler de hazırdı tek eksiğimiz müzikti. Gösteriye çok az zaman
kalmıştı fakat kargo hala gelmemişti. İstanbuldaki okulun
müderrisini, bizim okulun müderrisine arattırdım. Tamam, dedi
Müdire Hanım ama zaman daralmıştı tam üç gün kalmıştı
gösteriye. Her şey hazırdı ama müzik hala yoktu. Beklemeye
tahammülüm kalmamıştı. İstanbul’da bir tanıdık araştırmaya
başladık sonunda birisini bulduk, rica ettik sağ olsun gidip okuldan
CD’ yi alıp bize gönderdi hızlıca. Provaları son iki gün orijinal
müzikle yaptık.Öğrenciler fena değillerdi yaş gruplarına göre.
Derken gösteri öncesi son provaya sıra gelmişti.Gösteri
yapacağımız salona gittik. Öğrenciler bu salonda ilk defa prova
yapacaklardı.Her şeyin yolunda gideceğini umuyordum fakat işler
hiç de planladığım şekilde gitmemişti. Hayatımın en kötü
saatleriydi, çocukların ilgileri dağıldı, yapmak istemediler.Sahneye
dahi çıkmak istemiyorlardı.Hiç güzel geçmemişti son provamız.
Müdire Hanım’la birbirimize baktık. Bu kadar kötü olamaz, dedik
.Onca emek, onca çalışma boşa gitmemeliydi. O gece hiç uyku
girmedi gözüme.
Ertesi akşam gösterinin olacağı sahnedeydik. Sahne arkasında
beklemeleri zor olur diye en başta benim küçükler çıkacaktı
gösteriye. Beklenen an gelmişti. Salon ağzına kadar doluydu.
Herkes heyecan ve merakla benim küçüklerin gösterisini
bekliyordu. Velilerimin heyecanını gördükçe benim heyecanım
daha da artmıştı. Sonunda perde açıldı. Sahnenin görünmeyen
tarafındaydım fakat öğrencilerim beni rahat görebiliyorlardı.
Müzik başladı, benim minikler çok güzel giriş yaptılar neredeyse
hiç hata yoktu, her şey çok güzeldi .Onları izlerken hem gurur
duydum hem de çok şaşırdım. Sanki bu grup benim öğrencilerim
değil profesyonel dansçılardı.Sahnede adeta kuğu gibi
süzülüyorlardı. Tam yedi dakika vals yapmışlardı, her şey
kusursuzdu. Gösterinin sonunda salon alkıştan yıkılıyordu. Anneler
sevinç gözyaşlarını tutamıyorlardı. Çok mutluydum başarmıştık,
başarmışlardı. Derin bir ohh çektim ve sahneden indik. Omzumdan
koca bir yük kalkmıştı. O gece bizi izleyen arkadaşlarımın,
velilerimin tebrik telefonları hiç susmadı. Sabaha kadar yine gözüme uyku girmedi, hiç uyuyamadım fakat bu sefer mutluluktandı.
Son provamız çok kötüydü ama finalimiz süper olmuştu.
Onca emek, onca çaba boşa gitmemişti. Emeği geçen herkesin
gönlümdeki yeri o yıl olduğu gibi şükran ve sevgiyle dolu. Verilen
emek, azim ve çabanın hiçbir zaman boşa gitmeyeceğinin kanıtıydı
o gece.
ZAFERİN BÜYÜKLÜĞÜ MÜCADELENİN ZORLUĞU İLE

ÖLÇÜLÜR

2007 yılında henüz atanmadığım yıllarda, Amasya
merkezde ücretli öğretmenlik başvurusu yapmıştım. Çok
heyecanlıydım. O yıllarda ana sınıfları köylerdeki ilkokulların
bünyesinde de açılmaya başlamıştı. Kadrolu o günün deyimiyle
asil öğretmenler merkezde, ücretliler köylerde çalışıyordu. Bana da
Amasya ‘ya bağlı bir köy çıkmıştı. Amasya ‘ya 20 km uzaklıkta bir
köydü. Yerleşimi tepelere yakın, bir dağ köyüydü burası. Haberi
önceden aldım. Köyde iki öğretmen çalışacaktık: Müdür yetkili ve
ben. Birleştirilmiş sınıftı diğer arkadaşın sınıfı.
Pazartesi olmuştu, servis ile anlaşıp köye gittik. On sekiz
öğrencimin olduğunu söylemişlerdi. Nihayet okulun
bahçesindeydik. Küçük, şirin bir okuldu. İlkokul öğrencileri bizleri
girişte karşıladılar. Okulun içine girdik. İki sınıf vardı; biri ilkokul,
ikincisi ana sınıfı ama tek bir ana sınıfı öğrencisi yoktu.
“Neredeler?” dedim diğer arkadaşa. “Haber yollarız gelirler.” dedi.
O gün öylece geçti ne gelen vardı ne giden. Hayallerim yıkılmıştı
ne yapacağımı, nerden başlayacağımı bilemiyordum. Bütün keyfim
kaçmıştı. Ertesi gün yine geldik.Yine bizi yolda karşıladılar
ilkokul öğrencileri ama yine ana sınıfından kimse yoktu. Bir kere
daha hayal kırıklığı ve boş boş beklemeler...Öğretmen arkadaşa
“Madem çocuk yok ,neden okul açıldı?” dedim.” İlk defa anasınıfı
olacak. Önümüz bayram, bayram hazırlığı yapıyorlar hazırlıklar bitsin
getirirler.” dedi. Çocukların abla ve ağabeyleriyle haber yolluyoruz her
gün. Ben boş boş gidip gelmeye devam ediyorum. Derken Milli Eğitim
Müdürlüğü bir sürü eşya yolladı sınıf için. Bu beni umutlandırdı ama çok
iş vardı badana, boya yerleşmeye yardımcı olacak personel de yoktu.

Derken hafta bitti ben daha hiç başlamadan bayram tatiline girdik. Üç
,dört gün tatilin ardından biz yine okulun bahçesindeydik . Yine tek bir
öğrenci bile yoktu. Artık ne umudum ne sabrım kalmıştı. Son bir defa
daha öğrencilerin abla ve ağabeyleriyle haber yolladık. Veliler gelsin
diye umutsuzca beklerken, eline kovayı, fırçayı alan okula gelmeye
başladı. Çok sıcakkanlı gencecik annelerdi hepsi, onlar da benim gibi çok
heyecanlıydılar .Bir günde temizlik ve yerleşme bitmişti. O gün çok
mutluydum, bir sınıfım vardı. Ertesi gün ve birkaç gün düzenleme ile
geçti artık öğrenciler de gelmeye başlamıştı. Sınıfın her yeri için süsler,
köşeler hazırlıyordum. Çok güzel olmuştu. Öğrencilerim kırmızı
önlükleriyle koşarak geliyorlardı. Gerçekten on sekiz taneydiler. Hepsi
çok akıllıydı. Artık çok mutluyduk, mutluydum. Günler geçiyor, onlar
bana ben onlara alışıyordum. Her gün eve kollarım is içinde, sönen sobayı
yakmak için saatlerce uğraşıp donarak gelmem dışında her şey çok
güzeldi. Programlar, etkinlikler her şey yapıyorduk. Her şey yolunda
gibiydi. Aylar geçti. Bir gün sınıfın kapısı çaldı. Bir velimdi gelen, kapıyı
açar açmaz “Hocam, ben bu işten bir şey anlamadım. Bu çocuklar sürekli
boyama yapıyor, kâğıt kesiyor, şarkı söyleyip şiir okuyorlar. Ne zaman
okuyacaklar? Diğerleri okuyor. Çok şaşırdım çok da sinirlendim bu
duruma. Ne okuması, burası ana sınıfı hiç duymadın mı ana sınıfında
nasıl eğitim verilir. Okuma yok .”dedim hiddetli bir şekilde. ”Duymadım
biz normal okul sanmıştık. Hepimiz bekliyoruz ne zaman okutacaksınız
diye.” dedi .Bir şaşkınlık daha ... Ama düşününce hak verdim, velileri
okul öncesi hakkında bilgilendirmem gerekirdi. Nerden bilsinler onlar da
kendilerince haklıydılar. Önce aile ile başlamalıydım işe onların da
hayalleri yıkılmıştı benim de. Her şey yolundayken tekrar başa döndük
toplantılar, ziyaretler...Senenin sonuna doğru her şey olması gerektiği
gibiydi. Yorucu, meşakkatli, zor şartlarda geçen ilk deneyim ama sonuç
güzeldi. Ertesi yıl bir kere daha gittim oraya.
O köyde çok akıllı öğrencilerim vardı , çoğu hemşire ve öğretmen
şimdi. Onları meslek sahibi olarak görmek dünyanın en güzel duygusu.
Onları her gördüğümde mesleğe başladığım ilk yıllarım gelir aklıma.
Yaşadığım zorluklar, mücadelem, sevinçlerim, emeklerim...Emek verilen
her şey çok değerliymiş. Sonuçta ordaki ana sınıfının ilk temellerini ben
atmıştım ve ilk öğretmeni de bendim. Bu da çok büyük bir mutluluk
benim için.
ESRA TİLKİCİOĞLU