Türkiye’de uzun süredir eğitim sisteminde ve okullarda siyasi iktidarın siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda yoğun bir dinci kuşatma yaşanmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, iktidar güdümündeki dini vakıf ve derneklerle yapmış olduğu protokollerin sonuçları ülkenin dört bir yanında yaşanan örneklerle ortaya çıkmaya başlamış, çeşitli illerde doğrudan laik eğitimi ve laik yaşam tarzını hedef alan uygulamalar yaşanmıştır.

Eğitim Sen, sürekli olarak eğitimin bütün kademelerinde eğitimin niteliğini yükseltmek, çocukların özgür ve sağlıklı bireyler olarak yetiştirilmesi için somut adımlar atılması gerektiğini vurgulamaktadır. Ancak MEB, bugüne kadar yaptığı gibi, din ve inanç alanı gibi son derece hassas bir konuda okullarımızı Diyanetin, dini dernek ve vakıfların temel faaliyet alanları haline getirmiştir.

Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı ortaokullar ve imam hatip okulları, Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı il/ilçe spor müdürlükleri/gençlik merkezleri ile Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Diyanet Gençlik Merkezleri iş birliğinde yürütülmekte olan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi” (ÇEDES Projesi) kapsamında atılan adımlar laik eğitim anlayışına açıktan bir meydan okuma anlamına gelmektedir. ÇEDES Projesi iktidarın eğitim sistemini kendi siyasal-ideolojik çizgisi doğrultusunda biçimlendirme hedefinin son örneği olmuştur.

Mecliste 2024 MEB bütçesi görüşmeleri sırasında Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in “tarikat ve cemaatlerle protokol yapmaya devam edeceğiz” sözleri yıllardır eğitim sisteminde yaşanan “dinselleşme” uygulamalarının bakanlık politikası olduğunun itirafı olmuştur. Söz konusu konuşmanın hemen ardından ülkenin dört bir yanından doğrudan laik eğitimi ve laik yaşam tarzını hedef alan haberlerin peş peşe gündeme gelmiş olması tesadüf değildir.

Ordu’nun Altınordu ilçesindeki bir lisede Işık Cemaati’ne ait kitapların bir okul müdürü tarafından ücretsiz dağıtılmasına sendikamız tarafından itiraz edilmesi üzerine okul müdürü; “ÇEDES Projesi kapsamında biz zaman zaman dini değerlerin öğretilmesi için böyle kitaplar dağıtıyoruz. Bu Milli Eğitim’in bilgisi kapsamında yapılan bir uygulama” ifadelerini kullanmıştır. Konuyla ilgili Ordu şubemiz hemen açıklama yapmış ve sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.

6 Şubat deprem felaketinde Antakya’da 4,5 saat göçük altında kaldıktan sonra kurtarılan ikiz kardeşler, Alanya’da kaldıkları Mevlüt Çavuşoğlu Spor Lisesi yurdunda beraber uyumaları nedeniyle ‘eşcinsel’ denilerek yurttan atılmıştır. Kardeşlerden birinin göçük altında kalması nedeniyle yaşadığı korku ve travmanın etkisiyle ikiz kardeşiyle uyumak istemesinin “eşcinsellik” olarak değerlendirilmesi, ikiz kardeşlerin psikolojisini anlamak yerine onları yurttan atmayı tercih etmiş ve aileye çocuklarını okuldan alması için baskı yapmıştır. Konunun kamuoyuna yansıması üzerinde Antalya valiliği sorumlular hakkında soruşturma başlatıldığını açıklamıştır. Alanya Şubemiz konu ile ilgili basın toplantısı düzenlemiş ve olayın takipçisi olacağını açıklamıştır.

Bir diğer dikkat çekici gelişme ise Mersin’de yaşanmıştır. Mersin’de Hüseyin Polat Özel Eğitim Uygulama Okulu’nda okul müdürü tarafından kadın eğitimcilere yırtmaçlı etek, kısa kollu tişört, yakası açık gömlek giymek gerekçesiyle “uyarı” cezası verilmiştir. Bakanlığı ‘beyaz önlük’ tavsiyesi üzerinden özellikle kadın eğitim emekçilerini hedef alarak “tek tip” kıyafet uygulamasını hayata geçirmek istediği bilinmektedir. Okullarda serbest kıyafet uygulaması sendikamızın uzun süredir savunduğu bir uygulamadır.

Sendikamız, “beyaz önlük” uygulamasına tek tip kıyafet dayatması nedeniyle karşı çıkarken, uygulama ilk gündeme geldiğinde özellikle kadın öğretmenlere yönelik olarak okul yönetimlerinin ‘bu nasıl kıyafet’ deyip önlük giymeyi dayatabilecekleri uyarısı yapmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı’nın da liyakatsiz okul müdürlerinin de öğretmelerin ne giyip ne giymeyeceğine karışma hakkı yoktur. Konu ile ilgili olarak Mersin Şubemiz basın açıklaması yapmış ve sürecin takipçisi olacağımızı açıklamıştır.

Son olarak Muğla Dalaman’da ÇEDES projesi kapsamında Dalaman İlçe Milli Eğitim Müdürü’nün okul müdürlerine göndermiş olduğu sesli mesajla okul müdürlerine öğrencilerin ÇEDES projesi kapsamında cuma günü sabah namazına getirilmesi ve sabah namazının kalabalık olması için bütün mesailerini bu işe ayırmaları istenmiştir. Sesli mesajda ayrıca sabah namazına Dalaman Kaymakamı ve belediye başkanının da katılacağı, namaz sonrasında ikram yapılacağı belirtilmiştir.

Burada belirtmiş olduğumuz örnekler ÇEDES projesinin bugüne kadar yapılan benzer projelerden çok daha kapsamlı ve yaygın bir proje olarak hayata geçirilmeye çalışıldığını göstermektedir. Eğitimin bütün kademelerinde eğitimin niteliğini yükseltmek, çocukların özgüvenli, özgür, eşit ve sağlıklı bireyler olarak yetiştirilmesi için en küçük bir adım atmayanların, din ve inanç alanı gibi son derece hassas bir konuda, öğrencilere yönelik olarak bu tür etkinlikler düzenlemesi dikkat çekicidir.

Eğitim sisteminde ve genel olarak toplumsal yaşamda iktidarın kendi dünya görüşüne ve yaşam tarzına uygun nesiller yetiştirme yönündeki uygulamaları tüm topluma yönelik fiili bir baskı ve dayatma haline gelmiştir. Bu konuda mesai saatlerinin ve okul ders planlarının Cuma namazı saatlerine göre düzenlenmek istenmesi, karma eğitim ilkesinin ihlal edilmesi, tek tip kıyafet dayatması vb. girişimler, eğitim sisteminin dini kurallara göre biçimlendirilmek istendiğinin kanıtı niteliğindedir. Bazı illerde okul yönetimlerince velilere dilekçeler imzalatılarak tek cinsiyetli sınıflar oluşturulmak istendiği, imam hatip okulları başta olmak üzere bazı okullarda karma eğitimin fiilen kaldırıldığı bilinmektedir.

Türkiye’de uzunca bir süredir yapıldığı gibi eğitim sisteminin dini kurallara göre düzenlenmesi, dini eğitimin yaygınlaşmasının kaçınılmaz sonucu okullarda öğrencilerin inanan ya da inanmayan, ibadet eden ya da ibadet etmeyen gibi kategorilere ayrılmasına ve yeni gerilim alanları yaratılmasına neden olacaktır. Toplumda ve okullarda bütün din ve inançtan insanlar, eşit koşullarda yaşamak ve aynı kurallara uymak durumundadır. Okullarımız, farklı inanç gruplarının her birinin eşit değerde görülmesi gereken, hiçbir öğrencinin ya da öğretmenin inancı, kimliği, siyasi düşüncesi nedeniyle ayrımcılığa uğramadığı kurumlar olmak zorundadır. Laik eğitim, bu nedenle yaşamsal bir zorunluluktur.

Laikliğin varlığı, her inancın kendisiyle ve diğer inançlarla eşit haklar temelinde ilişki kurmasını güvence altına almak açısından önemlidir. Devlet, bütün inançlara eşit mesafede ve tarafsız yaklaşmalı, günlük yaşamın her alanında okulda, üniversitede, işyerinde, sokakta, farklı kimlik, inanç ve dünya görüşleri arasında ayırım yapılmamalıdır.

Türkiye’de yıllardır bizzat iktidar eliyle hayata geçirilen ve birbirinden ayrı olması gereken eğitim alanı ile inanç alanlarının birbirine karıştırılmasına yönelik her türlü uygulamadan derhal vazgeçilmelidir. ÇEDES projesi, bu yönüyle hem laikliğe hem de laik eğitim anlayışına temelden aykırılıklar içeren bir düzenlemedir. Çocuklarımızın siyasi iktidarın kendi siyasal-ideolojik hedeflerine ulaşmak için hayata geçirilen ÇEDES ve benzeri projelerin parçası haline getirilmesine sessiz ve tepkisiz kalmayacağımız bilinmelidir. Bu konuda eğitim ve bilim emekçileri başta olmak üzere, öğrencilerimizi, velilerimizi ve demokratik kamuoyunu birlikte tutum almaya ve ortak mücadeleye davet ediyoruz.

Okullarımızın dini içerikli faaliyet ve etkinliklerin değil, laik ve bilimsel eğitimin mekânları olması için bütün gücümüzle mücadele edecek, laik eğitim ve laik yaşam mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.