Günümüzde halen derin izleri devam ediyor.

Hepimizin ortak sorunu pahalılık, üretimsizlik...

Ülkemizin hemen her üretim alanında bir problem var. Bu problem geldi soframıza dayandı. Son yirmi yıllık savrulmuşluğu sonucu çay ülkesi olan Türkiye'de Çaykur zarar etti diyorlar.

Şeker ülkesi, Ayçiçeği ülkesi, Tütün ülkesi, Buğday ülkesi, Et ülkesi, Zeytin ülkesi....

Öyle ülke ki, söğüt dalına madaya yuva yaptırıp, yavrusunu sineğe kaptırmış. Günlerdir manda yoğurdu konuşuldu.

12 Eylül Askeri darbe dozer gibi geçti. Öncesinde sendikal örgütlenmeleri güçlü, sivil toplum örgütleri gücünü halktan alır, üretim ve planlama ülke çıkarlarını gözetirdi.

Özellikle darbeden beslenen Özal hükümeti sivil toplumu kontrol altına almak ve çıkarına uygun söylem geliştirmeleri için uysallaştırdı.

Her meslek örgütünün başına bir oda kurdu, başında da bir mandacı başkan.. Onlara makam, mevki, ünvan ve bolca huzur hakkı verdi.

Bunların adına sivil toplum diyerek ne kadar demokratik olduğunu gösterdi.

Bütün köylüleri Tarım Kredi Kooperatifi üyesi olmak için zorunlu tuttu. Ankara'da başına bir başkan ve heyeti.

Bu heyet yüksek maaşlı, bol huzur ödemeli yaşam standartı ile besledi. Tek şartı vardı. Çiftçinin yanında değil, hükümetin yanında olacak, onları destekleyecek!

Küçük esnafları esnaf ve sanatkarlar odasında topladı. Onlara da makam, yüksek maaş ve bol huzur verdi.

Esnaf odaları başkanı Palandöken yarım yüzyıldır odanın başkanı. Ara ara ekranlara çıkar ve babacan tavırla kitlesini savunurmuş gibi yapar. Ama asla çizgiyi aşmaz.

En büyük odalardan biri. Türkiye Ziraat odaları Birliği başkanı Bayraktar. O başkanda yarım yüzyıldır başkanlık yapar. Milyonlarca üreticiyi kontrol eder. Son zamanlarda hiç gördünüz mü? Görseniz dahi çizgiyi aşamaz.

Onlarca şeker fabrikası satılırken gıkı bile çıkmadı.

Ülkemizde temel gıda üretiminde bunca sorun varken bile sesini duyamazsınız. Görevini harika yapıyor. Ankara'nın en güzel yerinde büyük bir binaları vardır. Makam arabaları, yüksek maaş, huzurlu bir yaşam. Konfor muhteşem. Onlarca yıldır köyler boşalır, tarım terk edilirken dahi gıkı çıkmamıştır.

Milyonlarca şoförü kontrol eden şoförler cemiyeti başkanı...ülkenin lojistik alt yapısını kontrol eder. Mazotun 25 liraya dayandığı ve nakliteci esnafının perişan olduğu bu dönemde dahi gıkı çıkmaz.

Hiç duydunuz mu? Bu otobanlar pahalı, köprüler pahalı...tüketim fiyatlarını olumsuz etkiliyor. Duyamazsınız...

Onlarca örnek verebilirim. Manda Üreticiler Birliği bile var. Kahveciler odası, Fırıncılar odası, Ezzacılar odası, Berberler odası, Kasaplar odası...hepsinin makam, mevki ve huzuru var. Kontrol tamam...

Tusiad, Musiad, Tesk...

ATO, İTO, Tabibler Birliği, Türkiye Barolar Birliği...

Hakkını yemeyelim. Tabibler Birliği sağlık çalışanlarının hakkı deyi verdi. Hain, terörist yaftası yedi. Ha keza Türkiye Barolar Birliği ikiye bölündü. Onlarda hain, terörist damgası yedi...

İşçi ve memur sendikaları...üff. Bölüp, bölüp çağalttılar. Sağcısı, solcusu, dincisi...hepsi var. Sadece yetkilisinin görevi üyelerini iktidara pazarlamak.

Dikensiz gül bahçesi. Bu örgütlerin zaman zaman seçimleri olur. Seçim deyip geçmeyiniz. Önemli..o gün bütün diğer stk başkanları ve seçilmiş bütün vekiller, il, ilçe başkanları orada yerlerini alır ve adaylar tarafsızlık söylemleri altında sözler verirler.

Şahane değil mi? Ankara'dan vekiller gelir, bu başkanları her fırsatta ziyaret eder, halkın nabzını tutar. Tabana inmiş sayarak mutlu olurlar.

Bu bir döngü...sonuç.

Fiyatlar çok yüksek ve alamıyorsanız oda kıtlıktır.

Tarım ülkesi güzel ülkem kıtlığı konuşuyor.