"Bu Dünya Kâr Uğruna Katlediliyor!"
İsmail Erdal – 5 Haziran 2025, Dünya Çevre Günü
Çevre deyince akla sadece evimizin önü, mahallemiz, sokağımız ya da yaşadığımız şehir gelmemeli. Çevre, soluduğumuz hava, içtiğimiz su, bastığımız toprak, başımızın üzerindeki gökyüzü, hatta atmosferin ötesine, uzay boşluğuna kadar uzanan büyük bir yaşam halkasıdır. Bu halka kırıldıkça, sadece doğa değil, insanın kendisi de yok oluşa bir adım daha yaklaşır. Dünya bir miras değil, emanet. Bizden öncekilerden ödünç aldık, bizden sonrakilere sapasağlam devretmemiz gerekirdi. Ama ne yaptık? Emaneti kâr uğruna lime lime ettik.
Bu yıkımın en büyük sorumlusu elbette bireyler değil; doğayı sadece bir kaynak, yaşamı sadece tüketim olarak gören sistemdir. Ve bu sistemin adı da bellidir: kapitalizm. Kapitalist düzenin gözünde dağ, maden yatağıdır; orman, kereste deposudur; göl, baraj alanıdır; deniz, atık döküm sahasıdır. Bu açgözlü düzen için doğa bir “meta”, insan ise yalnızca bir “müşteri”dir.
Maden arayıcıları dağları deliyor, altın uğruna toprak zehirleniyor, kömür uğruna ormanlar kesiliyor. Kömürle çalışan santraller hâlâ büyüyor, bacalarından çıkan zehirli gazlar gökyüzünü griye boğuyor. Nükleer santraller birer ölüm istasyonu gibi sahillere kuruluyor; riskleri konuşanlar susturuluyor. Genetiği değiştirilmiş ürünler ve santrallerle toprağın belleği bozuluyor, tarlalarda bereket değil hastalık büyüyor. Doğanın döngüsüne yapılan her müdahale, insanlığın geleceğine saplanmış bir hançer gibidir.
Oysa barış içinde yaşasaydık, kardeşçe paylaşmayı bilseydik, bombalara, silahlara, mermilere gerek kalır mıydı? Dünya savaşlarında Hiroşima’ya, Nagazaki’ye atılan atom bombaları insanlığın vicdanında hâlâ yanarken, bu yüzyılda hâlâ yeni silahlar deneniyor. Okyanuslarda, çöllerde, uzayda… Gökyüzü nükleer denemelerin kalıntılarıyla dolu. Ozon tabakası delindi, güneşin yakıcı ışınları ciltlerimizi kavuruyor artık. Buzullar eriyor, denizler yükseliyor, kuraklık kapıda. İklimler şaştı. Bir zamanlar kış olan yerde yaz yaşanıyor, bir zamanlar verimli topraklar çölleşiyor. Tüm bunları bir “doğal süreç” gibi açıklayanlar, kârlarını sürdürebilmek için gezegenin çöküşünü normalleştirmeye çalışıyor.
Peki neden? Daha fazla enerji üretmek için mi? Hayır, daha fazla tüketmek için. Daha fazla mal üretmek, daha çok satmak, daha fazla kazanmak için… Silah sanayi ise bütün bu çarkın göbeğinde. Her yıl milyarlarca dolar, insan öldürmek için tasarlanan sistemlere harcanıyor. Bu paranın yarısı ile dünya yeniden ağaçlandırılabilir, temiz enerjiye geçilebilir, çocuklara yaşanabilir bir dünya bırakılabilirdi. Ama yapılmıyor. Çünkü barış kâr getirmez; savaş getirir, ölüm getirir, yeni siparişler getirir!
Bu gezegen artık taşıyamıyor. Nefes alamıyoruz. Gök delinmiş, toprak susuz, deniz plastik yutmuş. Ama hâlâ fabrika bacaları tütüyor, hâlâ yeni kömür ocakları açılıyor, hâlâ termik santraller planlanıyor, hâlâ bombalar deneniyor. Hâlâ bazıları “büyüme” diyor, hâlâ bazıları “kalkınma” adına doğaya kıyıyor. Oysa gerçek kalkınma, çocuğuna tertemiz bir hava bırakmaktır. Gerçek zenginlik, bir ağacın gölgesinde huzurla uyuyabilmektir.
Ben bir yurttaş olarak, bir baba, bir insan olarak sesleniyorum: Yeşili koruyalım. Nefes alalım. Silahları gömelim, bombaları susturalım. Barışı konuşalım. Çünkü bu dünya başka dünyaya benzemez. Yandığında yenisi yok. Bu gezegenin alternatifi yok. Bu dünya çocuklarımızın hakkıdır. Bu dünya bütün canlıların ortak evidir.
Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Kutlamaya değil, uyanmaya ihtiyacımız var. Ve her geçen gün bu uyanış gecikiyor. Gelecek kuşaklara karşı sorumluluğumuz varsa, bugünden daha güçlü bir “dur” deme zamanı yoktur.
İsmail Erdal 05 Haziran 2025 Muğla